-
1 yerle bir etmek
уничто́жить до основа́ния, сровня́ть с землёй -
2 yerle bir etmek
v. coventrize, flatten, level, raze, raze smth. to the ground -
3 yerle bir etmek
зэхэкъутэн -
4 yerle bir etmek
to level, to raze sth to the ground -
5 bir
I s1) Eins f\bir olmak sich zusammentun, sich verbünden2) iki/üç/dört günde \bir jeden zweiten/dritten/vierten TagII adj\bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek ( fam) lügen, dass sich die Balken biegen\bir çırpıda ( fam) auf einen Hieb, auf Anhieb, im Handumdrehen\bir el \bir eli yıkar, iki el \bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die andere\bir gecelik für eine Nacht\bir musibet bin nasihatten yeğdir ( prov) durch Schaden wird man klugo benim \bir tanem sie [o er] ist mein Ein und Alles2) \bir şey etwas\bir şey değil! nichts zu danken!, keine Ursache!, macht nichts!\bir şey söylemeden ohne etwas zu sagenbu bambaşka \bir şey das ist etwas ganz anderes3) \bir akşam/gün/sabah eines Abends/Tages/Morgensgünün \birinde eines Tagessaat \bir es ist ein Uhr4) \bir yanda(n) ..., \bir yanda(n) ... einerseits..., andererseits...\bir yanda(n) merak ediyorum, \bir yanda(n) korkuyorum einerseits bin ich neugierig, andererseits habe ich Angst davor5) ( herhangi) irgend\bir yerde irgendwodün çantamı \bir yere koydum gestern habe ich meine Tasche irgendwohin gestellt\bir deri bir kemik olmak ( fam) nur Haut und Knochen seinbunu \bir sen yapabilirsin nur du kannst das tun2) ( fam) malkafanı \bir işletsene! denk doch mal scharf nach!3) einmal\bir daha ( bir kez daha) noch einmal; ( olumsuz cümlede) nicht mehr\bir varmış, \bir yokmuş lit ( masallarda) es war einmal, es war keinmal\bir yağmur yağdı, \bir güneş açtı einmal regnete es, einmal schien die Sonne4) \bir aşağı \bir yukarı gezinmek/gitmek auf und ab schlendern/gehen\bir zamanlar einstmalsyerle \bir etmek dem Erdboden gleichmachen -
6 verwoesten
yerle bir etmek v -
7 ξεβεμελιώνω
yerle bir etmek -
8 raze
yerle bir etmek, dümdüz etmek -
9 با خاک يکسان کردن
yerle bir etmek, yıkmak -
10 hâk
farsça خاك toprak. hak etmek kazanmak. hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek. hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek. hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak. -
11 raze
v. temelinden yıkmak, yerle bir etmek, ortadan kaldırmak* * *yerle bir et* * *[reiz](to destroy completely, especially by fire: to raze a city to the ground.) yerle bir etmek -
12 yer
местно́сть (ж) ме́сто (с)* * *1) врз. земля́yer atmosferi — земна́я атмосфе́ра
Yerin dönmesi — астр. враще́ние Земли́
yere düşmek — упа́сть на зе́млю
Yer ekseni — астр. земна́я ось
yere oturmayınız — не сади́тесь на зе́млю
yerini sattı — он про́да́л свою́ зе́млю
yerleri silmek — мыть полы́
2) врз. ме́стоyer almak — заня́ть ме́сто в чём
yerini almak — заня́ть чьё-л. ме́сто
yerini değiştirmek — поменя́ть места́ми, переста́вить
yerinden oynatmak — сдви́нуть с ме́ста
yerinde söylemek — сказа́ть к ме́сту
o bir yerde fazla durmaz — он на одно́м ме́сте до́лго не сиди́т
arkadaşınızın yerini bilmiyorum — я не зна́ю, где [нахо́дится/живёт] ваш това́рищ
doğum yeri — ме́сто рожде́ния
kaza yeri — ме́сто ава́рии
ön tarafta bir boş yer var — впереди́ есть одно́ свобо́дное ме́сто (в кино, театре)
park yeri — стоя́нка (автомашин и т. п.)
taksi durak yeri — стоя́нка такси́
toplantı yeri ме́сто — проведе́ния собра́ния
buna yer verilemez — э́тому не должно́ быть ме́ста
yeriniz var mı? — у вас есть свобо́дный но́мер? ( в гостинице) / свобо́дное ме́сто? (в ресторане и т. п.)
3) пункт, ме́стоatanma yeri — ме́сто/пункт назначе́ния
düğüm yeri — узлово́й пункт
gözletme yeri — наблюда́тельный пункт
idare yeri — кома́ндный пункт, пункт управле́ния
konuşma yeri — перегово́рный пункт
4) в соч.bir yerden — отку́да-то
••yere bakan yürek yakan — погов.... в ти́хом о́муте че́рти во́дятся
- yerinde- yere bakmak
- yere baktırmak
- yere batasıca!
- yere batsın!
- yere batmak
- yerle bir etmek
- yerini bulmak
- yere çalmak
- yerin dibine geçmek
- yerin dibine batmak
- yerin dibine girmek
- yerini doldurmak
- yere geçmek
- yerini geçmek
- yeri gelmedi
- yeri gelmeşken... - yeri gökü birbirine katmak
- yerle gök bir olsa
- yerden göğe kadar
- yere göğe koyamamak
- yer etmek
- yerini ısıtmak
- yer kabul etmez
- yerde kalmak
- yerinde kalmak
- yer kapmak
- yerin kulağı var - böyle sözlerin yeri var mı?
- bunu yapsalar yeridir
- yerinde olmak
- keyfi yerinde olmak
- keyfi yerinde değil
- yerine oturmak
- yerinden oynamak
- yeri öpmek
- yere sağlam basmak
- yerinde saymak
- yere sermek
- yeri soğumadan
- yerinde su mu çıktı?
- yerleri süpürmek
- yerlerde sürünmek
- yerini tutmak
- yer vermek
- yere vurmak
- yer yarılıp içine girmek
- yerini yapmak
- yerinde yeller esiyor
- yerden yere vurmak
- yeri yurdu belirsiz -
13 zîrüzeber
farsça زير و زبر altüst. zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek. zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak. -
14 yer
yer s\yer açmak Platz schaffen\yer almak ( bulunmak) sich befinden; ( bir projede) teilnehmen\yer etmek ( iz bırakmak) Spuren hinterlassen; ( iyice yerleşmek) sich eingraben\yerimiz yok wir haben keinen Platz; ( otelde) wir sind ausgebucht\yerine koymak auf seinen Platz stellen; ( gibi görmek) sehen als; ( saymak) halten für; ( elden çıkan bir şeyin benzerini sağlamak) ersetzen\yerini almak seinen [o ihren] Platz einnehmenfazla \yer kaplamak zu viel Raum [o Platz] einnehmen2) Lage fkendini birisinin \yerine koymak sich in jdn hineinversetzenkendini benim \yerime bir koysana! versetz dich doch mal in meine Lage hinein!3) Stelle fbir şeyi \yerinden oynatmak etw von der Stelle bewegenbirinin \yerine geçmek an jds Stelle treten\yer yarılıp içine girmek wie vom Erdboden verschluckt sein\yere düşmek auf den Boden fallen, auf die Erde fallen, zu Boden fallen\yere tükürmek auf den Boden spucken\yeri boylamak hinfallen\yerin dibine geçmek in den Erdboden versinken, sich in Grund und Boden schämen\yerle bir etmek dem Erdboden gleichmachenmantar gibi \yerden bitmek wie Pilze aus dem Boden schießen5) wohinbastığın \yere dikkat et! gib Acht, wohin du trittst!yarın gideceğim \yer... dort, wohin ich morgen gehe,... -
15 сравнивать
I несов.; сов. - сравни́тьkarşılaştırmak, kıyaslamak; kıyas etmek, benzetmek; deneştirmek ( сличать)II несов.; сов. - сравня́тьты себя́ с ним не сра́внивай! — sen kendini onunla kıyaslama / bir tutma!
( делать равным) см. равнятьIII несов.; сов. - сровня́ть( делать ровным) düzlemek, tesviye etmek; yuvgulamak ( катком)••сровня́ть что-л. с землёй — yerle bir etmek
-
16 основание
с1) ( действие) kurmaда́та основа́ния чего-л. — kuruluş tarihi
2) ( фундамент) temel; taban; dip (-bi) (нижняя часть чего-л.)3) ( причина) sebep (-bi); mazeret ( оправдание)основа́ние для разво́да — boşanma sebebi
сообще́ние лишено́ како́го бы то ни́ было основа́ния — haberin aslı esası / astarı yoktur
на том основа́нии, что... —...dığı gerekçesiyle
4) мат. taban5) хим. baz; esas••на основа́нии чего-л. — bir şeye dayanarak; gereğince; uyarınca
разру́шить что-л. до основа́ния — temeline kadar tahrip etmek; yerle bir etmek
-
17 level
yüzey, yatay yüzey; düzlük, düz yer; düzey, seviye; derece, ölçü; su terazisi, tesviye ruhu; tesviye aleti, düzeç,düz; ayni düzeyde, ayni hizada, bir seviyede; seviyeli, dengeli, düzgün, düzlestirmek, düzeltmek, tesviye etmek; yikmak, yerle bir etmek -
18 annihilate
v. iptal etmek, yoketmek, imha etmek, feshetmek, ortadan kaldırmak, bozmak; yenmek, elemek* * *1. imha et 2. yok et* * *(to destroy completely: The epidemic annihilated the population of the town.) yerle bir etmek -
19 flatten
v. düzleştirmek, düzlemek, yassılaştırmak, yaslamak, yerle bir etmek, dümdüz etmek, keyfini kaçırmak, matlaştırmak, düzleşmek* * *1. düzleştir 2. yassılaş* * *verb ((often with out) to make or become flat: The countryside flattened out as they came near the sea.) düzleş(tir)mek -
20 level
adj. düz, yatay, aynı seviyede, ölçülü, dengeli, seviyeli, makul, mantıklı, akılcı, namuslu, dürüst————————n. düzlük, düzey, seviye, hiza, su terazisi, düzeç, zemin————————v. düzeltmek, düzleştirmek, yıkmak, yerle bir etmek, eşitlemek, dengelemek, yöneltmek, hedef almak, nişan almak* * *1. düzey 2. aynı seviyeye getir (v.) 3. düzey (n.)* * *['levl] 1. noun1) (height, position, strength, rank etc: The level of the river rose; a high level of intelligence.) düzey, seviye, yükseklik2) (a horizontal division or floor: the third level of the multi-storey car park.) kat3) (a kind of instrument for showing whether a surface is level: a spirit level.) tesviye âleti; nivo; düzeç4) (a flat, smooth surface or piece of land: It was difficult running uphill but he could run fast on the level.) düz arazi, düzlük2. adjective1) (flat, even, smooth or horizontal: a level surface; a level spoonful (= an amount which just fills the spoon to the top of the sides).) düz2) (of the same height, standard etc: The top of the kitchen sink is level with the window-sill; The scores of the two teams are level.) aynı hizada3) (steady, even and not rising or falling much: a calm, level voice.) sabit3. verb1) (to make flat, smooth or horizontal: He levelled the soil.) düzlemek, tesviye etmek2) (to make equal: His goal levelled the scores of the two teams.) eşitlemek3) ((usually with at) to aim (a gun etc): He levelled his pistol at the target.)...e nişan almak4) (to pull down: The bulldozer levelled the block of flats.) yıkmak•- level crossing
- level-headed
- do one's level best
- level off
- level out
- on a level with
- on the level
- 1
- 2
См. также в других словарях:
yerle bir etmek — temeline kadar yok etmek, tahrip etmek Ali bütün karargâhı yerle bir edecek bu korkunç alete bakmak istedi. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
yerle yeksan etmek — yerle bir etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hâk — (F.) [ کﺎﺧ ] toprak. ♦ hak etmek kazanmak. ♦ hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek. ♦ hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek. ♦ hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
zîrüzeber — (F.) [ ﺮﺑز و ﺮیز ] altüst. ♦ zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek. ♦ zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
taş taş üstünde bırakmamak — baştan başa yıkıp yerle bir etmek Kaçsan da kaç para eder? Sana, köyde taş taş üstünde bırakmayacak diyorum. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük